30 Eylül 2017 Cumartesi

Kışın Söz Vermiştim Yazın Gittim - Edremit Huzurevi

Üzerinden zaman geçince anlatmak daha zor oluyor sevgili dostlar.
 Geçen kış hem yeni yıl vesilesi ile, hem Anneler Gününde hem de kısaca Kadınlar Günü dediğimiz o özel günde kendilerini hatırladığımızı hediyelerimizle anlattığımız Edremit Huzurevi'ni söz verdiğim üzre geçen yaz ziyaret ettim. Hem de iki kere :)



Havuzlu, çiçekli ön bahçede hep birlikte öğle yemeği yedik.


Diğer ziyaretçilerin getirdiği kek kurabiye ile içerideki salonda ikindi çayı içtik.
Yaptıkları el işlerini, katkı sağladığımız kütüphanelerini gördük.
Nurten Teyze'nin, Asaf Bey'in güler yüzleri, harika sohbetleri ile vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. 


Bahçenin içinde Mustafa Bey'in ahşap atölyesi var. 
Sadece bir falçata kullanarak yaptığı üç boyutlu tabloları satarak gelir temin ediyor.





O güne ait çok fotoğraf yok ama yürek dolusu sevgi, selam var her birinize.

Bir süre sonra komşumun bir adak kurbanını bağışlamak üzere yine oradaydık.

Bu defa sadece çocuklarla ben değil konu komu torun tosun düştük yola.
 Orada oraya koşturan Masal ve Zeynep neşe  götürdü onlara.



Biz de bol bol kitap ve kurabiye.

Kitapları Altınoluk Kütüphanesinde tam da huzurevine kitap gerektiğini anlatırken,
 içeriye 3 koli kitap bağışı ile giren bir hayırsever verdi bana.
 Hani bazen dilersiniz ve hop diye oluverir ya isteğiniz... işte öyle oldu :))



Allah c.c izin erir, nasip ederse seneye yine görüşürüz.
Kim bilir?



24 Eylül 2017 Pazar

Yine mi Güzeliz, Yine mi Çiçek - Bir Düğün Hikayesi



 2017 nin bereketi mi? desek, vakti zamanı geldi de ondan mi? bilemedim.

Bu sene bir gelin geldi ailemize, gül gibi iki kızımızı da verdik gitti :))
Biri güzel mi güzel bir gelin oldu, diğeri nişanlandı.



Dilara kuzenimin kuzusu. O geçen hafta sevdiceğine kavuştu kavuşmasına da, 
biz de çok eğlendik doğrusu.

Önce kına gecesi yapıldı.

Hayatında gittiği düğün sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen ben, ilk defa böyle şıngır mıngır bir kına gecesine katıldım. 
Kuzenim İstanbul da yaşıyor. Kına ile düğün arası iki gün olunca, bir gün öncesi, bir gün sonrası derken ben kaldım mı altı gün memlekette.
Daha Ankara da minderim ısınmadan düştüm yola. Severim bu çocuğu, ne yapayım.
Bir de annesi tarafından aile büyüğüm ya! Görev aşkı resmen !


Kuzenim Funda ve kızı Dilara ile daha kınaya gitmeden bir fotoğraf  çektirelim dedik.






Anne-baba göçmen olunca kına da, gelenekleri hatırlatan güzellikte oldu.
Bir organizasyon firması, sizin etnik kökeninize göre hazırlıyormuş geceyi. Bilmiyordum.
Konukları karşılayan görevli genç kızlar yörenizin giysileri ile geleneksel halk oyunlarınızı bile oynuyormuş meğer.  Şaşırdım kaldım. 

Gelin oynarken ayakları dibinde testiler kırıldı, genç-yaşlı herkes Eleno Moe, Payduska, Ramo ve diğerlerinde ter döktü. Boylu poslu, çoğu sarı lepiska saçlı güzel kızlar  göçmen halayları oynadı.

Rumelili sanatçılar, eski toprakların türkülerini söylediler. 
İnsanın kendini bir yere, bir topluluğa ait hissetmesi ne güzelmiş! Unutmuşum :(




Kınalar yakıldı, lakin bizim kızın yerine damat  ağladı :))



Düğünden bir gece önce evde dans provası yaptı gençler. Bizim kız fena.
Koreografiye uymuyor diye çocuğu gece ikilere kadar dans ettirdi. Dilara lise de Türkçe öğretmeni. Damadı da  öğrenci sandı besbelli.  Hayır, beni de şahit tutmasalar. " Tülin Hala ben yapıyorum, 
o yapamıyo. Tülin Hala kim uymadı şimdi müziğe.."  Tülin Hala'nın elinde bir video kayıt takip ediyor falan..   Valla bu bile çok eğlenceli idi.

Düğün günü geldi çattı.
Şimdi telefonlarda öyle çok fotoğraf  var ki... O ona yolluyor, biri video çekiyor.. orada daha iyi çıkmışız, burada  rengim soluk derken...aman aman!
Ben elimde ne varsa onları paylaşayım, yoksa içinden çıkılmıyor.





İşte Mutlu Son! 

Hep böyle mutlu olsunlar inşallah.

Amin!




* Başlık Sezen Aksu & Cihan Okan'ın seslendirdiği eski bir şarkıdan. Sözleri Meral Okay'ın.
Ailenin gençleri bize böyle takılıyorlardı saç baş düzeltirken :) Şimdi dinliyor ve o çoşku dolu günleri gülümseyerek hafızama kaydediyorum.







20 Eylül 2017 Çarşamba

Özlemişim Ankara'yı





Neredeyse üç ay uğrayamadığım sokaklarda beni özlemiş galiba.
Ulus, bayram sonrası sakin ve sıcacık karşıladı beni.


Gramafon Kafe yine tıklım tıklımdı. Zaten hava sıcak biz de dışıarısında yedik yemeğimizi.




Ne amandır gitmek istediğim, listemde yazılı adının üzerine bir türlü çizgi çekemediğim,
 " Dantel Kafe " yi not aldığım Kale İçinde arayıp,bulamayıp vazgeçmişken dönüş yolunda 
karşımıza çıkmasına ne demeli?


Bu gezide Güneş arkadaşım bana güzel sohbeti ve adı gibi sıcacık dostluğu ile eşlik etti.
O da çok sevdi buraları benim gibi.


Kafenin bir bölüm sahaf.
Biz kahvelerimizi orada, o eski kitap kokuları arasında içtik.


Ah Pollyanna! Eski bir dost fotoğrafı gibi duruyordu sehpanın üzerinde.
Nerelerde bıraktım ben bu kitabı ?


Pirinç Han'ın bildik dükkanları,
 At Pazarı'nın sağıma soluma bakmaktan yorulmayı unuttuğum yokuşu... 


Tunalı D&R a uğramadan da olmaz ki!


Kuğulu Park da bir simit yemeden, o simidi kuğularla paylaşmadan...



Eski satanların vitrinlerine bakmadan...


Bayram tatilinde Karum'a bakıp anılara dalmadan...

Dedim ya özlemişim Ankara'yı :))


8 Eylül 2017 Cuma

Ölmez Ağacın Gölgesinde Kitap



 Bu yaz 4-13 Ağustos 2017 tarihleri arasında 
sloganıyla Zeytinli de düzenlenen Edremit Kitap Fuarı’na gittik.


 Zeytinli ye biraz erken gitmişiz. 
Standlar akşam 18:00 den önce açılmıyormuş. 
Gençler iki saat kadar denize girdiler, ben sahildeki çay bahçesinde oturdum.
Şükrü Erbaş'ın Bağ Bozumu Şarkıları vardı elimde, bir de soğuk limonata.
Vakit geçivermiş böylece.


,

Güneş solunca, gelmeye başladı kitap dostları bir bir.

Yeri gelmişken Zeytinli nasıl güzel bir yermiş! İlk kez gittim ve fuar alanını bulacağız diye de epeyce dolaştık. 1970 lerin yazlık mekanlarını hatırlattı bana.
Abartısız dükkanlar, geniş ve sakin sokaklar, denize karşı yanyana dizilmiş çay bahçeleri... Kaz Dağları'nın denize koşan suları...



                                                                                       (Görsellerden alıntı)

Çok fazla kitap almasam da orada olmayı sevdim.

Bu yıl gittiğim 2. kitap fuarıydı  İlkine ait fotoğrafları da buldum :)

Kocaeli Kitap Günleri


Yayınevi sayısı olarak Ankara dan daha iyi idi diyebilirim.
Her yaşa, görüşe, zevke hitap eden kitaplar vardı.
Lakin Zeytinli den aldığım kitaplar orada neredeyse iki katı fiyatla satılıyordu.
İyi ki beklemiş, oradan almamışım dedirtti.


Ayni günlerden bir kaç kare daha var


Yemyeşil bir vadi de yemek yemiştik eski dostlarla.


Bu evlilik tak'ının altında bir sürü fotoğraf çekmiştik.


Şehrin merkezine yakın bu yerin içi de çok güzeldi.


 Çayımız, kahvemiz , üzerine kısa bir yürüyüş yeşillikler arasında.


Kuş evi görünce dayanamayıp, hemen fotoğrafını çekiyorum nedense.


Bahçede bir prens :) Kur yapıp durdu dişisine.
Gövdesinin rengine bakar mısınız. Ne kadar güzel değil mi?


Kışa hazırlık, reçeller salçalar yapılır, turşular kurulur.

Ben de sadece kitap stoğu var.
Huzurlu, sakin bir son çeyrekte okunmayı bekliyorlar. 

Siz neler biriktirdiniz kış için bilmem ki .

Güzel bir hafta sonu dileğimle efendim.



4 Eylül 2017 Pazartesi

Ada da Bir Bahçe, Itırlı Bahçe




Seviyorum ben Bozcaada'yı arkadaşlar.
Tam bu noktada, hem de bu açıda, kaçıncı poz yıllar içinde bilmiyorum.

Yon-Gü-Tü

  (yok yok, bir Japon ortaklığının adı değil bu . Yonca-Güler-Tülin'in kısaltılmış hali.
Ortaya çıkışı bizce çok komik ve anlatması da bir o kadar  uzun.
Şimdilerde WhatsApp grubumuzun adı ) 

olarak Küçük Ev deki tatilimizin bir gününü ada turuna ayırdık.

Ben seviyorum ya.....Sevdiklerim de sevecek elbet !


Ada gezimiz günübirlik ama tahmin edersiniz ki, çok yazı çıkar bu garip üçlünün bir gününden bile.

Üç farklı karakter, aynı okul, birbirinin içine geçen 45 yıl.
Bazen farklı şehirlerde geçen zamanlar Yazılan mektuplar, gönderilen kartpostallar, ayrılıklar, kavuşmalar... Son yıllarda birlikte tatiller şeklinde devam ediyor. Bir ben uzaktayım.
 İyi ki de öyleyim. Yoksa hayatta gerçekleşmezdi bu kaçamaklar.

Vakti ile annelerimiz de dostlardı birbirlerine. 
Yazık ki üçünün birlikte bir fotoğrafı yok. Olsa ne yakışırdı buraya değil mi?

Ada  sokaklarından birinde dikkatimizi çeken bu sarmaşık saçlı kız oldu.



Hemen yanında bir tahta kapı.
Hani herkesin kalbinde bir "saklı bahçe" vardır ya.
Hah! işte sanki onun kapısı.


Gül ile dikiliverdik kapısına.
Meğer Yon, arkamızdan fotoğraf çekermiş. İyi de edermiş :))


"Itırlı Bahçe"

Biliyor musunuz eğer adada bir bahçem olsaydı ve eğer onu bir kafeye dönüştürmeye karar verseydim, tastamam böyle bir yer tasarlardım.

Kapısına sevdiğim şarkının güftesinden bir mısrağı tıpkı böyle el yazımla yazardım.


Simetri takıntımı bir kenara atar, kitaplığın raflarını gelişigüzel doldurur, ellerimi oğuşturup
 üzerinde yazdığı üzre birilerinin kitapları karıştırmasını dört gözle beklerdim.



Bu bahçeyi en çok ben sevdim.

Diğer ikilinin eski ile araları pek yoktur. O sebepten olsa gerek, her köşesi yılları taşıyan eşyalarla yorgun bu bahçeye pek rağbet etmediler.
Dönüş saati de iyice yaklaştığından o meşhur zencefilli limonatasını da tadamadım.

Zaman zaman sergilere ev sahipliği yaptığını öğrendiğim yerin sahipleri ile ayaküstü tanışmak istedim. Çalışan cici hanım, orada olmadıklarını söyledi   :(  Bence bu bahçenin günü değildi.


                                                        ( bu görseli internette buldum)

Ne dersiniz? Birçoğumuzun evinden böyle bir ambiyansın elemanları tastamam çıkar bence.



Geriye kaldı üç nal ve bir at.  Değil mi  ; )

Ah, bu arada bahçe de gerçekten ıtırlar var. Bakın hemen arkamda görünüyor koca bir kök.
 Mis kokulu bu çiçek "Fahriye Abla" şiirinin hatırlattığı gibi, çocukluğumda yaz kış yeşil bir saksı olarak annemin teyzesinin penceresinde olurdu.

İzin istedim, kırdım iki küçük dal. Sonraki günlerde suda beklettim, köklendi, 
Birini ektim lakin tutturamadım, korktum. Diğerini çiçek sever komşuma verdim.
Gelecek yaza üçümüz buluşalım inşallah dedim.

 Sen, ben ve bir saksı dolusu ıtır :))










2 Eylül 2017 Cumartesi

Yaz Bitti Bayramlar Geldi Ben de Geldim.


Merhaba



Mutlu Bayramlar herkese.


Yaz mevsimi bugün itibarı ile geride kaldı bile. 
Bu sabah kapımızı açtık ve  güzelim sonbaharı içeriye aldık. Ben sevdim bu geçen yazı.
Tam iki ayımızı Küçük Ev de geçirdik. Misafirler, küçük geziler, uzun uzun kahvaltılar, cıvıl cıvıl komşular ve kış boyu planladığım huzurevi ziyaretleri. Nasıl içimi hafifletti, anlatamam.
Öpülen eller, güler yüzler ..Ah,  ne çok şey var anlatılacak böyle.
 Maviye, yeşile bulandığımız kahve kokulu zamanlar bitti
Artık serin Ankara geceleri başladı. Ben tekrar teknolojiye kavuştum (!)
 Aklım, gönlüm size anlatmak istediklerimle dopdolu. 

Güzel günleri hatırlamak, güzel şeyler hissettiriyor. 

Hep hatırladığınız ve her defasında yüzünüzde güller açtıran bir bayram geçiriyor olmanızı gönülden diliyorum hepinize.

Bulut Gölgesi'nde sık sık buluşabilmek dileğimle !