14 Haziran 2015 Pazar

Yıldızlar Kayarken- Zeki Alasya


Mayıs ayının başında kaybettik onu.
Bu yüzden gecikmiş bir yazı bu.

****
 Gülüşü ile her zaman gülemesem de, ağlayışı ile kolayca ağlayıverdiğim bir sanatçıydı Zeki Alasya.
Belki bilmezsiniz.
Kendisi değerli sanatçılığının yanında aynı zamanda bir koleksiyonerdi.

Tesadüf eseri başladığı Buda Heykelleri Koleksiyonu onun farklı, sevimli, çocuk kişiliğinin bir aynası sanki.


Bir söyleşisinde bakın koleksiyonu hakkında neler anlatıyor;

 Her şey 25 yıl önce başladı. O zaman evliydim. 
Evimizde, nereden geldiği belli olmayan bir Buda heykeli vardı. Benim için hiç önemi, değeri yoktu. Sadece çok sevimli bulduğum, kendime benzettiğim bir figürdü.
Benziyor ama...
Evet, benziyor. Özellikle kulak memeleri. Buda’nın kulak memeleri neredeyse omuzuna kadardır. Benimkiler de bayağı uzun. Gülümsemesini, tipini, şeklini ve heyecanını çok severdim. Şımarık bir figürdür. Benimle benzeşen özellikleri var yani. Dingin, sakin, rahat, kendiyle ve hayatla barışık bir tip Buda.

Koleksiyondaki bütün Budalar da gülüyor zaten...

Koleksiyonum, "Happy Buda" dediğimiz gülen Buda’lardan oluşuyor.

Anladım, yani gerçek Buda değil...

Evet. Asıl Buda, hiç koleksiyonunu yapmaya heveslenmeyeceğim, çok sevimli olmayan, zayıf, suratsız bir figür.

Happy Buda"ya turistik bir obje diyebilir miyiz?

Evet. Budistler, Happy Buda’yı bozulmuş Buda olarak kabullenmişler ve onu karikatürize etmişler. Bunu tümüyle reddetmiyorlar, nefret de etmiyorlar. Sadece gülüp geçiyorlar. Turistik bir şey olduğu için de giderek bunu sevimli kılmışlar.

" Birkaç kez Roma’da başıma geldi. Hiç olmadık dükkanlarda, olmadık şekilde Buda’lara rastladım ve onlar mağaza sahipleri tarafından bana hediye edildi. 
Türkiye’de de başıma çok geldi. Ben sahilde yürümeyi çok severim. Bir gün yine sahilde yürürken, bir evin penceresinden bir piyano gördüm. Üzerinde de Buda zannettiğim bir biblo duruyor. Merak ettim. Gittim evin kapısını çaldım. Kapıyı açan hanımefendiye piyanonun üzerinde duranın Buda olup olmadığını sordum. Buda olduğunu öğrenince onu satın almak istedim. Fakat hanımefendi para istemeden bana hediye etmeye kalktı. Evinin duvarlarında da bir sürü masklar vardı. Hemen dışarı çıkıp, fiyakalı bir mask satın alıp tekrar o eve geldim ve maskı hanımefendiye hediye edip, Buda’yı aldıp heyecanla koleksiyonuma koydum. Bu normal bir şey mi? Değil... Ama böyle işte koleksiyoner olmak. Benimki tam bir hastalık."

***************

İşte böyle.

Sanatı, sanatçıyı, koleksiyonerleri kalbimde ayrı bir yere koyan biri olarak
Umarım emeği kaybolmaz ve bir yerde değerlendirilir.
Küçük sanatçı müzeleri olsa diyor gönlüm.
Hoş, neler neler demiyor ki...




10 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Evet Hatice. Çocukluğumuzun, gençliğimizin parçası aynı zamanda.

      Sil
  2. Ben de ağlayışını yazmıştım bloğuma, bu kadar mı insanın içine dokunur bir ağlayış.

    YanıtlaSil
  3. Nur icinde yatsin..Amin ablam,emanetleri iyi bir yerde degerlendirilir insallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşAllah Nurhan^cım. Ne iyi ettin de uğradın :=)

      Sil
  4. Ne güzel yazmışsın yine Tülin abla keyifle okudum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendin mi canım? :)) sağol ya.
      Sahi, sen biliyor muydun bu yönünü? Anlatmışımdır belki de ;)

      Sil
  5. Büyük ustalardan biriydi ekrandakipozitif yüzü hafızalarımıza yer etti nur içinde yatsın .Çok güzel bir yazı olmuş emeğine sağlık Tülin hanımcım sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim canım. Ne güzel bir noktaya değinmişsin.
    Ekranlarda gördüğümüz sanatçıların (!) pek çoğu şişkin egoları ile izleyenlerin hayat şartlarını düşünmeden konuşuyorlar.
    Bir de Tiyatro SAanatçısı olmak başka bir şey galiba. Ne de olsa onlarda zor şartlarda yaşıyorlar. Bu da onların ölene kadar bizden biri olarak kalmalarına etken oluyor zannımca .

    Ne çok yazdım :) Benden de çok sevgiler.

    YanıtlaSil