27 Mart 2012 Salı

ÇSM de Geçen Hafta ve Sunay Akın


 Metro Sanat Galerisinde 18 Mart Çanakkale Zaferi dolayısı ile anlamlı bir sergi vardı.
Büyük Şehir Belediyesinin aynı zamanda bilgilendiren bu çalışmalarını takdirle karşılamamak mümkün değil.


 ÇSM de Aşık Veysel sanatçı Zeki Dinlenmiş'in tablolar ve bir dinleti ile anılmıştı.

 Sona ermeden önce mutlaka görmek istediğim bir başka sergi 
Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneğinin büyük sergisi idi.
Mutlaka gezilmeli dedirten çalışmalarla dolu idi galeriler.









 Ve,Sunay Akın.
Yine güldüren,düşündüren bir öğretmen.
Kalabalık salona sandalye taşıyan,oyunun orta yerinde öksüren izleyicisine su  getiren,son derece samimi ve saygılı hali ile seyircisine iki saat den fazla bir hipnoz yaşattı.


( O ne la?)

Savaşta köşkünü hastane olarak kullandıran bir Paşa yı anlatırken  ''Var mı böyle insanlar?'' diye sorunca.
Ben de ''Bu da birşey mi?Ben köşkünü Oyuncak Müzesi yapanı tanıyorum.''  Dedim  : ))
Yalan mı ama?
Ünlü bir porselen bebek üreticisi bir zamanlar Mona Lisa nın bebeğini yapmış .
''  Madem Mona Lisa dünyada bir tane,oyuncağı da öyle olmalı ''  Demiş fabrikanın sahibi.
Sadece bir adet üretmiş bu güzel bebeği.
Bilin bakalım bu kıymetli  eser şimdi nerede ;=)



 Yıllar önce aynı salonda izlemiştim,yine sohbet etmiştik oyun sonrası.
Bu defa kitap satışı,imza yoktu .
O da benim ajandama yazdı.
Hem konuştu,hem çizdi...Şimdi ajandamın Nazım Hikmet'e ayrılan sayfasında
 O nun elinden bir İstanbul silueti var.



Gökyüzünde güneşi,martıları ile...






24 Mart 2012 Cumartesi

Etimesgut Huzur Evi ne Sevginizi Götürdük

 Şimdi Mutlu Etme Zamanı dedik,
güneşli bir Ankara gününde çaldık kapılarını.
Etimesgut Belediyesine bağlı huzur evi  sevimli,aydınlık yüzü ile karşıladı bizi.


 Önce Emine Teyzenin elini öptük.
Çoktan beridir görmediği ahbaplarıydık sanki Dilek,Elif,ben ve Nazan.
Nilgün Hanım tek tek gezdirdi bize birer hayat saklanan odaları.

Şükran Hanım kendisine her şeyi unutturan bir kötü hastalıkla mücadele ediyor.
Adımı soruyor,yine soruyor hep aynı tebessümle.

 Albayın eşi her akşam yemeğe inerken değiştiriyor günlük giysisini.
Rujunu sürmeden çıkmıyor odasından.
Bu akşam da dore bir çanta takmıştı koluna,biz gördük.
Göğsünde bir antika broş..

 Kiminin omuzlarına pembe bir şal sarındı çoktan unutulan pembe hayallere inat ,
kiminin dizlerine sıcacık bir örtü.

 Görür görmez kapıda ayakta karşıladı bizi.
Saygılı,nedensiz mahcup hali ile.
Titreyen elleri ile tutarken elimi,hasta oda arkadaşına da baktığı söyledi bu zarif hanım.



 Her biri çekinerek kabul etti hediyelerimizi.
Misafirliğe eli boş gidilmez ,biz misafirliğe geldik size.Dedi Dilek.
Sonrasında her odada tekrarladık bunu.
İşimizi öyle kolaylaştırdı ki bu iki cümle.


 Bazen bir fotoğraf ağlattı bizi,bazen bir hüzünlü bakış.


 Umreye gitmiş Osman amcayı da unutmadık.
Geldiğinde yatağının üzerinde bulacak hediyesini.
Gülecek belki de Kabeyi  gören gözlerinin içi.

 Koridor boyunca odalar,odanın birinde bir duvar,üzerinde bin anı.
Uzak,yakın.

 Özel basım 5 kuruş 1938 tarihli.Sahibi Köy Enstitülerinden mezun bir beyefendi.
Çok para teklif etmişler,tam 50 bin lira diyor,satmamış.
Yeleğinin iç cebinde taşıyor kutsal bir emanet gibi.
Atatürk'ün frağını giydiğini anlatıyor Çankaya da bir davette.
Nasıl güzel anlatıyor o gece onu dansa kaldıran hanımın ayağına basışını.
Zor ayrıldık yanından.

Köstekli saat şimdi duvarda.
Üstelik başka bir vakitte takılıp kalmış.
Ne gam..Zamanla işleri yok ki artık.

 Ne zahmet ettiniz.Benim sizlere hediye vermem gerek .
Diyor.İçten,samimi.

 Bu güzel çift, yol arkadaşlığına bu çatının altında devam etme kararı almışlar.
Memnunuz diyorlar,yine gelin.
Bugün en çok duyduğumuz cümleydi bu;
Yine gelin.
Sizin gelişiniz bize hediye.

Yılların ağırlığı ile yorgun bedenler dinlenmede artık.
Gençlikse uzak bir diyar sanki.Bir zamanlar gezilip,görülmüş.

 Okey masasında bulduk Güney Hanım ve arkadaşlarını.
Kim taş çalıyor bakalım ? Dedim.
Hemen gösterdi yanındakini kasketli beyefendi.
Masa altına pek eğiliyor bugün.Diyerek.

 Ayaşlıymış amcamız.
Ben söyledim,o oynadı.
Ayaş yollarını aştım da geldim,
Boyunu boyuma ölçtümde geldim.
                                   Güzeller içinden seçtim de geldim. (bu arada kızları gösteriyorum elbet)
Yandım Allah yandım,yandırma beni.
.......
Islık,alkış kıyamet.

 Sosyal Hizmet Sorumlusu ve Psikologumuz.
İşlerine çok yakışmış iki genç hanım.
Can-ı gönülden çalışıyorlar.
Bendeki hal nedir ? Dedim psikolog olana;
İyidir,iyi .Dedi    :)

Onlarda bugünden çok keyif aldılar,bizde.

 Görev bitti,yüzler gülüyor.

 Bir çayı hakettik ama değil mi ?
Evren (atölye kedi) de katıldı aramıza.
Cafe Down yine buluşma yerimiz.
Down Sendromluların çalıştıkları,geliri onlar için harcanan bir mekan Kızılay da.
Yıllardır gideriz.
Çalışanlarla da aram iyidir altta gördüğünüz gibi.


 Unutulmaz bir gün yaşadık.
Her saniyesinde bu etkinliğe katılan dostlarımızın emeği,sevgisi,duası var.
Bu gece başınızı yastığınıza koyduğunuzda içinizi sebepsiz bir huzur kaplarsa ,
bilin ki 40 dan fazla yaşlımızın iyi dileklerinden,bugün yaşadıkları sevinçtendir..
Gönüllerini hoş ettiğinizdendir.
Çok güzel bir şey yaptınız.
Yürekten ve binlerce teşekkürle kucaklıyor,öpüyorum sizi.
Sağolnuz,varolunuz.


Her Ev Bir Ömür

Şükran Hanım Eskişehir de yaşıyor.
Benim yengem.
Son derece zarif,zevkli,hoş,becerikli biridir. Sevgisi de kalbimdeki yeri gibi özeldir. Fotoğraflar böyle bir yazı hazırlama düşüncesi ile çekilmedi aslında.
Ben sadece dantelleri görüntüleyecektim ama objektife takılanları da paylaşmadan duramadım.

Aslında daha ne çok sevimli detay vardı. :(








Bu peçeteliğin alt kısmı tülden dikilmiş.
Kim mi dikmiş?
Yengemin rahmetli annesi.Eski enstitü mezunlarından .
Çok şık ama değil mi?





Evde dayının da yengenin ayrı odaları var.
Yengemin odasında el işlerini yaptığı,kitabını okuduğu köşesi.
Gittiğimde bu kanepenin diğer ucunda ben :)




Küçücük bir kesit oldu kocaman evden.
Olsun,ben giderim yine nasılsa  ;=)
Sevgi almaya, şevkate doymaya...